Herkese merhaba!

Biliyorsunuz sizlerle genelde vizyona yeni giren filmler hakkında konuşuyoruz. Bu sefer değişiklik olsun istedim ve sizlerle Türk Sineması’ nda adından uzunca bir süre bahsettirmiş olan bir film hakkında kelam etmek istiyorum. Ağır Roman


 

Savrulurken raconun kırmızı pelerini; o zarif öfkeye,

zaman ki, sana hasta oldu. İncelikli haytasın!

Nüks ederken raksına mahallenin maşallahı eyvallahı,

Güzelleş be oğlum.

Şimdilik, ölene kadar hayattasın.


kaanil_1328604852190

 

Her gün, her yerde; bu oyun oynanıyor, yaşanıyor.

Metin Kaçan’ ın aynı adlı romanından uyarlanan film, aslında hem kitapta hem de sinemada adını, bir roman havası türü olarak bilinen ağır roman oyunundan almıştır.

Senaryosu Mustafa Altıoklar ve Metin Kaçan tarafından hazırlanan filmin yapımcıları arasında, baş rolde gördüğümüz Müjde Ar’ ın yanı sıra Sabahattin Çetin ve Mehmet Soyarslan yer alıyor. Yönetmen koltuğunun ismi ise filmlerini ve yapımlarını büyük bir aşkla izlediğimiz Mustafa Altıoklar.

Baş rollerinde ise Müjde Ar, Okan Bayülgen ve Mustafa Uğurlu’ yu gördüğümüz film de onlara eşlik eden oyuncular; Savaş Dinçel, Küçük İskender, Burak Sergen, Aysel Gürel, Serra Yılmaz, Zafer Algöz gibi sanat ve televizyon camiasının önemli isimleri.

Konu içerisinde roman ve argo jargonu olması sebebiyle elimden geldiği kadar, hikayeyi sizlerle paylaşırken kullanılan tabirleri yumuşatmaya çalışacağım. Özür dilerim.

Film 1970 li yılların İstanbul’ unda, adından da anlaşılacağı üzere Roman’ ların ağırlıklı olarak bulunduğu Kolera Sokağı’ nda geçiyor.

Mahallenin sevilen berberi Ali’nin en küçük oğlu olan Salih, araba tamirciliği yapmaktadır. Mahallenin sevilen kabadayısı ve koruyucusu Arap Sado, mahalledeki kötü niyetli kabadayılarla hakimiyet mücadelesi esnasında öldürülünce, Salih mahallenin yeni koruyucusu rolüne soyunur. Ancak bu zor görev için henüz hazır ya da uygun değildir. Salih üzerine kalan bu kabadayılık sıfatına yakışmaya çalışırken, mahallede rastgele cinayetler işlemektedir ve Kolera Canavarı denilen bu katil mahalleye dehşet saçmaktadır.

Salih’in tamircide ki ve hayatta ki en yakın arkadaşı Orhan’ dır ve Orhan eş cinseldir. Salih’e ise amansız ve büyük bir bağ ile aşıktır. Bu karmaşada Salih, babasının evine kiracı olarak taşınan Hristiyan kızı ve hayat kadını olan Tina’ ya aşık olur. Mahalleyi haraca bağlayan kötü ve istenmeyen kabadayı Reis duruma kayıtsız kalmaz ve Tina’ ya da haraç vermesi ve kendisiyle birlikte olması için baskı yapmaktadır. Uzun zaman ve uğraşlar sonucunda Tina ile aşk yaşamaya başlayan Salih, bir süre sonra rahatsız olur ve Tina’ dan hayat kadınlığını bırakmasını ister. Tina sevdiği adamın bu isteğini kırmayarak bir süreliğine işi bırakır fakat parasızlık nedeniyle yeniden işe dönmek zorunda kalır.

Tina işi bırakınca kazancından olan Tina’ nın eski pezevengi, aşığı ve bazı rastlamalar sonucu sevilmeyen kabadayı Reis’ in yeni adamı olan Nihat, Tina’ nın Salih yüzünden işi bırakmasını hazmedemez ve öfkesini Tina’ nın yanağını jiletle çizerek çıkarır. Sevgilisine böylesi büyük bir zarar verilmesine dayanamayan Salih, Nihat’ı öldürür ve firar eder. İşlediği uygunsuz işler ve yasa dışı suçlar sebebiyle semtin polis şefi ile yakın ilişki içinde olan Reis, Salih’in bulunması için babası Berber Ali’ye işkence yaptırır. Babası her ne kadar oğlunu korumak için asla ser vermese de, Salih yakalanır ve hapse atılır. Bunu fırsat bilen Reis, Tina’ yı Salih’in serbest bırakılması karşılığında birlikte olmaya ikna eder. Aynı gece serbest kalan Salih, eve döndüğünde Tina ile Reis’ i aynı yatakta bulur ve kendisine Arap Sado’ dan yadigar olan sustalısı ile bileklerini, Arap Sado’ nun büstünü önünde keserek intihar eder. Salih’ in durumu gördüğünü fark eden Tina, elinde Salih’in yanında bulduğu tiner tenekesi ile Reis’in arabasına biner ve her ikisi de arabada iken tineri ateşe vererek arabayı havaya uçurur.

Oldukça karmaşık ve hüzünlü olan bu hikayeyi gerek beyaz perde de ki işlenişiyle, gerek gerçek hayatta çok benzerlerine şahit olmam sebebiyle çok sevdim.

Açıkçası evveliyatında romanını okumamış olduğum için aralarında ki farkları pek bilemiyorum ama hikayenin işlenişi ve gerçeğe olan birebirliğiyle beni oldukça etkiledi. Özellikle küçük İskender’ e ait olduğunu bildiğim şiirlerin kullanılması, ve şiirlerin filmle bu derece örtüşmesi, karşımızda sıradan bir film değil bir sanat eseri olduğunu kanıtlar nitelikte.

Adından bu kadar uzun süre bahsettirmesinin hatta filmden sonra bir de televizyon dizisi çekilmesinin kesinlikle doğru olduğu kanaatindeyim. Laf aramızda en kısa zamanda çekilmiş olan diziyi de izlemeyi düşünmüyorum değil.

Trakya’ lı olmamdan sebep etrafımda tanık olduğum Roman hayatlarında, çok fazla bu tarz ve buna benzeyen hikaye duydum belki de o yüzden bu kadar etkilendim. Ama gerek oyunculukları, gerek çekimleri ve gerek senaryosuyla zamanın çok popüler dram filmlerine taş çıkarır nitelikte.

Velhasıl kelam, lafı daha çok uzatmamak gerekir ise benim çok beğendiğim muhtemelen bir daha, bir daha izleyeceğim, sosyal mesajı ve kulağa küpe olan hayat tecrübeleri yerinde, çekimleri ve oyunculukları başarılı şahane bir yapıt olmuş. Kesinlikle izlemenizi tavsiye ederim.

Sizlerin de bana önereceğiniz, beğendiğiniz filmler varsa lütfen benimle paylaşın. Yorumlarınızda buluşalım.

Huzurla kalın.